Kırıkkale... Ankara’nın doğusunda küçük bir Anadolu kenti.Yolun ortasından yürüyen insanların şehri.Kabahat insanlarda değil , nüfus patlamasıyla aniden kentleşen ve tabi olarak çarpık kentleşen,teknik olarak kentleşemeyen sistemde.Fakat lise yıllarımın geçtiği Kırıkkale , son üç yılda üzerindeki ölü toprağını atmaya başlamış.
AŞTİ’de gözüm Kırıkkale ile özdeşleşmiş Es Turizm’i arıyor.”Çığırtkanlık” yapmanın yasak olduğu terminalde tıknaz bir adam önümü kesiyor : “Kırıkkale mi abi?” . Adamın yönlendirmesiyle yarım saat sonra kalkacak otobüs için biletimi alıyorum ve su,sigara ve gazete almak için büfelerden birine uğruyorum.Gazete olmadığını görünce büfeci yardımcı oluyor :”İlerde sağda , danışma’nın karşısında gazeteci.” Son olarak gazetemi aldıktan sonra , ilgili peronda kısa bir bekleyişin ardından otobüs kendini gösteriyor ve koltuğuma kuruluyorum.Yolculuk boyunca gazete haberleriyle ve köşe yazılarıyla haşır neşir olduktan sonra muavinin sesi yolculuğun bitime yaklaştığını haber veriyor : “Üniversitede inecekler...”Birkaç genç insan otobüsten ayrılırken , benim gözüm kampüste.Tam emin olamamakla birlikte ziyadesiyle çorak olan yerleşke , ağaçların büyümesiyle biraz daha eli yüzü açılmış gibi görünüyor.Bir iki durak geçtikten sonra Kırıkkale terminalinde soluğu alıyorum.Ben lisedeyken varolmayan bu terminal şehre biraz daha resmiyet katmış gibi gözüküyor.Daha doğrusu bir şehir hüvviyeti kazanmasına neden olmuş denilebilir.İçimde garip duygular.Mezun olduktan sonra birkaç kere gittiğim , son üç yıldır da hiç uğramadığım Kırıkkale tekrar beni misafir ediyor.Dolmuşa atlıyorum ve dümenimi Çarşı’ya kırıyorum.
Çarşı...Bu sözcük birçok insan için alışveriş yapılan mekan anlamına gelebilir fakat Kırıkkaleli için şehrin merkezi demektir.Birçok küçük şehirde de aynı tabiri duyabilirsiniz.Zira Anadolu’da küçük kentler birbirine benzer ve insanlar genelde aynı dili konuşurlar.
Kırıkkale’nin Kızılay’ındayım.Dolmuşla vedalaştıktan sonra , sırt çantamın yoldaşlığında , şehre sanki ilk defa gelmiş bir gezgin edasıyla yola koyuluyorum.Esasında bu tavrımda haksız değilim çünkü ilk değişiklik gözüme çarpıyor.Malum park çok değişmiş,ıslah edilmiş.Malum park ne demek mi? Lise yıllarındayken bu yazıda bile adını , daha doğrusu insanlar arasında bahsi geçerken ifade edilen lakabını söylemekten çekindiğim , MKE lokalinin karşısındaki “malum park” , eskiden tinercilerin , şarapçıların ya da amiyane tabirle ayak takımının mesken tuttuğu ve biz fen liseli birtakım gençlerin zaman zaman kola içerek ve çekirdek çitleyerek zaman geçirdiği parkta aileler gözüme çarpıyor.Parkın profilinin değişmesinin doğal sonucu olarak , insan profili de değişime uğramış.
Öğle saati ve Cuma namazı vakti olmasından ötürü olsa gerek sessiz karşılanıyorum Kırıkkale tarafından.Valilik binasının önünden geçerken “Beton Kemal” e bir selam çakıyorum ve mitinglerin yapıldığı Cumhuriyet Meydanı’ndan geçerek Sohbet Çay Evi’ne doğru yürüyüşe geçiyorum.
Sohbet Çay Evi... Bende ve birçok lise arkadaşımda – kader ortağımda- yeri ayrı olan Kırıkkale’nin meşhur “cazibe merkezi.” Bir çay evi nasıl cazibe merkezi olur diye aklınıza bir soru gelebilir ama Kırıkkale’de yaşamadan bu konu hakkında hüküm veremezsiniz.Bir sonraki adımda “Bir çay evinde gece nasıl kalınır?” diye bir soru da aklınıza takılacaktır. Zira lisedeyken zaman zaman bu çay evinde gece geçirdiğimiz olmuştu.Üç kardeşin işlettiği çay evi genç kitleye hitap ediyordu ve hala genel görünüm o şekilde.Yalnız burda genç kitleden kasıt üniversite öğrencileri değil –üniveriste şehre uzak ve öğrenciler pek uğramıyorlar- lise öğrencileri , liseden sonra iş güç bulamamış , üniversiteye tekrar hazırlanan ya da birtakım küçük işlerde çalışan gençlerdir. Kadın kesinlikle bulunmaz ve sanki kadınların girmesi yasakmış gibi bir algı da varmış gibi görülebilir.
Bu çay evinin üç yıl içinde belli başlı değişikliklere uğradığı hemen göze çarpıyor.Öncelikle dış mekanda bulunan küçük taburelerin yerini , kırmızı tonda döşemeli koltuklar almış ve geniş bir alan işgal edilmiş.Çay evinin karşısında bulunan dükkan da ayrıca kiralanmış ve iki dükkan karşılıklı işler olmuş.İşlerin büyümesinden ötürü servis yapan çocukların sayısı da artmış.Ayrıca sokak boyunca yeni çay evleri açılmış ve sokak boylu boyunca bu işletmelerin istilasına uğramış.İyi ki de uğramış çünkü gece on ikide birçok insana bu post-modern cafelerde rastlayabilirsiniz.Tek sorun kadının olması – bu büyük bir sorun- fakat ekonomide bir canlanma yarattığı gerçek.
Sohbet çay evi’nde gece yanında kalacağım lise arkadaşım Samet’le uzun muhabbetlerimizden sonra Çarşı’da yürüyüşe çıkıyoruz.Küçük şehirlerde yaşayıp hayatından ve yaşam alanından memnun olmayan bir çok insandan şu sözü duyabilirsiniz :” Bir tane caddesi var , başka bir şeyi yok.” İşte o bir tane cadde Kırıkkale’de Zafer Caddesi’dir. Zafer Caddesi’nde giyim mağazalrından kuyumculara , teraslı cafelerden çiğ köftecilere yeni dükkanlara ev sahipliği yapmış.Malum park örneğindeki gibi burda da caddede yürüyen insanlarda değişim yaratmış.Zira eski erkek egemen bu caddede artık kadınları , aileleri ve sevgilileri daha sık görmek sevindirici.Küçük ama etkili bir ayrıntı olarak da adım başı çöp kutuları da kendini gösteriyor.
Çarşı’daki caminin yanında küçük cafe tarzında bir mekan açılmış ve gecenin nispeten ilerleyen saatlerinde kadınların orada bulunmaları da başka önemli bir ayrıntı.Yenimahalle yolunda yapılan koşu parkuru ve kültür fizik hareketleri yapmaya yarayan aletlerin konması da ailelerin kendini dışarı atmasına sebep olmuş.Zira gece 11-12 gibi Kırıkkale’nin muhtelif yerlerinde ailelere rastlamanız mümkün , eskiden akla gelmeyecek bir hadise . Nitekim 9 olduğunda Kırıkkale’de hayat biterdi.Yol boyunca her ne kadar pek kullanılmasa da modern yapıda otobüs durakları yapılması ve diğer birtakım gelişmeler son tahlilde belediyenin iyi işler yaptığını kanıtlar nitelikte .
Hasandede... Kırıkkale’nin üvey evladı.Şarap ve üzümüyle ünlü alevi kasabası.Üvey evlat olması da alevi ve şarap sözcüklerinin bir cümlede aynı anda kullanılmasından geliyor.Fakat tutucu Kırıkkale her ne kadar üvey evlat muamelesi yapsa da benim için hümanizmin başkenti.İnsanlık denilen kavramın zihnimdeki imgelemi.
İki gün boyunca beni evinde misafir eden arkadaşım Samet Hasandedeli.Daha önce de evinde kaldığım için yüksek dozda misafirperverliğe ve anne-babasının sıcaklığına alışkınım.Hele annesinin aç karınları doyurma sevdasını ve bir misafir nasıl kendini evindeymiş gibi hisseder sorusuna kesin çözümler bulmasını da iyice kanıtsadım.
Misafirliğimin ikinci günü yolculuk için hazırlıklar başlıyor.İstikamet Hasandede ! Samet’in Hasan Dede’sinden kalma bereketli bahçesine ... İki emekli öğretmenin içi kıpır kıpır , bahçeleri onları bekliyor.Uzun yıllar küçük ilkokul çocuklarına gösterdikleri analık ve babalık misyonunu artık meyve ağaçlarına ve mübarek toprağa nakleder olmuşlar.Bahçe büyük , ağaçlar verimli.Daldan koparılan her meyve türünün en iyisi , pazarlarda bulunmayacak cinsten.Kiraz ağaçları boyunlarını hafifçe eğiyorlar , misafirlerini doyurmak için.Tadımlık değil doyumluk.Kapkara kirazlar o kadar tatlı ve doyurucu ki insanın biraz sonra mangalın hışmına uğrayacak olan piliç kanatlarına bakası gelmiyor.Erik tatlılıkta kirazla yarışırıken , vişne meraklısına ayrı bir dünya sunuyor , çağla ise ekşiyen yüzleri görmekten bir o kadar memnun.
Hava kararıyor ve sırada akraba ziyareti var.Samet arabayı Hasandede’de yaşayan amcasının evinini önüne çekiyor.Ailesi kısa bir ziyaret olacaklarını söyleyip eve doğru yol alıyorlar.Biz ise geri kalan üç kişi , diğer lise arkadaşları , kısa bir süre arabada bekliyoruz.Derken amca beliriyor ve bizi evin bahçesine buyur ediyor.Hemen yemek mevzusuna giriyor ve biz kibarca reddediyoruz.Derken Samet’in “emmioğlu” sigara uzatıyor , çayların gelmesiyle eş zamanlı olarak.Biz üç ahbap ve Samet biraz uzaklaşıyoruz büyüklerin yanından ve emmioğluyla muhabbet başlıyor.Sonra bir diğer emmioğlu geliyor , daha sonra enişte ve küçük kızı.Birkaç dakika sonra muhabbet öyle koyulaşıyor ve o kadar sıcak yaklaşıyor ki insanlar , komşusunun adını bilmeyen biz şehirliler insanlık dersi alıyoruz.Bu kadar sıcak karşılama karşısında dumura uğruyoruz.Daha sonrasında yatacak yer teklifi almalar ve uzun uzadıya nükteli muhabbetler birbirini izliyor.Bir anda babamın memleketine gittiğimde yobaz köylülerin uzaylı görmüş gibi bakışları ile bu Hasandede ahalisinin yaklaşımlarını bir terazide tartarken insan dehşete düşüyor ve Anadolu alevisinin insanlığını bir kez daha anlamama neden oluyor.Hatta Anadolu misafirperverliği adı verilen kavramın sadece Anadolu alevilerine has bir olgu olduğu hükmüne varıyorum.Üstelik tarih boyunca süregelen baskıya,zulme,katliama ve ötekileştirmeye rağmen ...
Son olarak bir gün önce gittiğimiz Vural Alabalık hakkında da bir iki söz söylemek gerek.Neresi mi Vural Alabalık? Lisede yürüme mesafesinde ulaşabildiğimiz ve balık yeme ihtiyacımızı giderdiğimiz nezih mekan.Bu mekan görmeyeli oldukça büyümüş ve gelişmiş.Bahçesinde tadilata gidilmiş ve ailelerin uğrak mekanı olmuş.Garson sayısındaki artış ve kadın garsonların da varolması bir şeylerin olumlu yönde değiştiğini gösteriyor.Balık çeşitlerinini lezzeti ve salatalar ise hala harika, Kırıkkale’ye yolunuz düşerse görmeden geçmeyin.
Sonuç olarak diyalekteğin amentüsü “Değişmeyen tek şey değişimin kendisidir” sözü Kırıkkale'de de kendini göstermeye başlamış.Geç de olsa , daha değişecek ve dönüşecek birçok mevzu da olsa , lise yıllarımın geçtiği ve hayatım boyunca gönül bağımın silinmeyeceği bu şehirde güzel şeylerin olagelmesi mutlu edici .
M.Ç.Y
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
0 yorum:
Yorum Gönder